SON DAKİKA
Ana Sayfa » Köşe Yazarları » ŞEKER HASTALIĞI (DİYABET) ve HİMALAYA TUZU

ŞEKER HASTALIĞI (DİYABET) ve HİMALAYA TUZU

Tarık Özdolap

Tarık Özdolap

tüm yazıları
A - +

Köşe Yazarları - 13.12.2014 - 12:57

Merhabalar,

Günümüzde en çok rastlanan hastalıklardan birisi de şeker hastalığıdır. Çok yaygın olan bu şeker hastalığı yani diyabet ile ilgili yanlış bilinen birçok konu vardır ve bu nedenle insanlar ömür boyu ilaç kullanımına mahkum olmaktadırlar. Bugün diyabet yani şeker hastalığı ile ilgili sizleri bilgilendirmek ve tedavisi hakkında yol göstermek istiyoruz.

Doktorların bu gibi durumlarda yasakladıkları tuz acaba yasaklamaya değer mi?. Tuz kısıtlamasının birçok sakıncası vardır; yani faydadan çok zarar getiriyor; diyabetten tutun kalp-damar hastalıklarına kadar birçok kronik hastalığa yol açabiliyor.

Peki tuz tüketimi diyabetle de ilişkili midir?
Evet, 2010’da yapılan bir Harvard araştırmasında düşük tuz alanlarda daha fazla insülin direnci ve diyabet geliştiği gösterilmiştir.

2011’de Tip II diyabetiklerde yapılan bir çalışmada düşük tuz alanlarda hem kardiyovasküler hastalıklardan hem de diğer nedenlerden ölenlerin daha fazla olduğu gösterilmiştir. Diyabetin en önemli hipertansiyon nedeni olduğunu düşünürseniz yapılan işin ne kadar yanlış olduğunu anlarsınız. Yani tuzu kısıtlarsanız, tansiyonu düşüreceğinize tam tersi artırıyorsunuz. Şeker hastalığı ile tansiyonun bir birleri ile bağlantılı olduğunu unutmamak gerekiyor. Ortak nokta ne olabilir? Tabii ki su ve tuz eksikliği.

Tuz, kan şeker düzeyini dengelemekte hayati önemdedir. Diyabetli hastalara gerekli bir elementtir. Tuzu yasaklamak hastayı yavaş yavaş ölüme mahkum etmek demektir.

İnsan vücudunda yumuşak dokulardaki her hücrenin normal işlevini sürdürebilmesi için hacminin yaklaşık %75’inin su olması gerekir.
Diyabetin, su yetersizliğinin beyinde seratonin tarafından düzenlenen sistem başta olmak üzere, sinir sistemlerini etkilemesi sonucunda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Kronik su kıtlığının uzun süre devam etmesi, beynin enerji kaynağı olarak glikozu kullanmasını gerektirir. Böyle durumlarda enerji gereksinimini sağlamak ve hacmini korumak için glikoz eşiğini otomatik olarak sabitler. Enerji değeri yüksek olduğu için daha fazla glikoza gereksinim duyar ve onu suya dönüştürmek ister. Beyin, stres altında baş gösteren beklenmedik durumlarda ihtiyacının yaklaşık %85’ini şeker ile karşılar. Stres altındaki insanların tatlıya düşkünlüklerinin nedeni budur.

Beyin; şeker ve tuz içeren damar içi sıvısıyla kendisini canlandırır. Buna benzer şekilde doktorların verdiği de serumdur. Vücuttaki su yetersizliği tuz metabolizmasını, özellikle sodyum ve potasyum dengesini olumsuz bir biçimde etkiler. Böyle bir durumda su tüketiminin artırılması beyin dokusu ve diğer bütün dokuların onarımı için gerekli minerallerin alınması gerekir. Kan şekeri glikozun vücutta enerji olarak depolanması ve kullanılması için insüline ihtiyaç vardır. İnsülin pankreas hücreleri tarafından üretilebilmektedir. Böylece enerjiye ihtiyaç duyan beyin, pankreasa daha fazla insülin salgılama talimatı vermektedir. Dehidrasyon-kronik su kıtlığı pankreas bezinde de devam ediyorsa, pankreas hücreleri su kıtlığından dolayı bözüşüp-daralıp form bozukluğuna-dejenerasyona uğrayarak yeterli düzeyde insülin üretemez veya hiç salgılayamazlar, ortaya çıkan durum diyabet-yani şeker hastalığıdır.

Diyabetin iki tipi vardır.
Birinci tip diyabet (TipI); pankreas, yeteri kadar insülin yapamaz yada pankreasta insülin üretimi artık yoktur. Dengenin sağlanması için dışarıdan insülin alınır. Genellikle çocuklarda ve genç erişkinlerde, yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkar. Vücut gelişme aşamasında olduğu için ve su tüketimi gelişme için çok fazla olduğu için ilerde geri dönüşümü mümkün olmayan hasarlar ve yıkımlar vücut için geçerlidir.

İkinci tip (Tip 2); pankreasta ileri yaşlara kadar normale yakın insülin üretimi yapılmaktadır, ancak bu insülin yeterli etkiyi sağlayamamaktadır. Hastaların çoğu 40 yaşın üzerindedirler, şişmandırlar, ailelerinde diyabetli akrabaları vardır ve yanlış beslenmektedirler. Tip 2 diyabette insulin normal ya da normalden fazla miktarda üretilmesine rağmen, vücuda şekeri (glukozu) kullanması için gerektiği kadar yardım edemez.

İnsüline neden gereksinim duyarız?

İnsülin şekerin hücre içine girmesine yardımcı olur, dolayısıyla şekeri yakarak enerji üretebiliriz.
Hücreler fırın gibidir, enerji elde etmek için yakıt tüketirler. Vücudumuz kalp atışı ve solunum gibi tüm işlevler için enerjiye gereksinim duyar. Şeker bu enerji gereksinimini karşılamak için kullandığımız temel yakıttır. Şekerin iki kaynağı vardır. “İç kaynaklı” şeker karaciğerden gelir. Bu şeker ya yeni üretilmiştir ya da karaciğerde depolanmış olan şekerdir ve kan dolaşımına salınır. “Dış kaynaklı” şeker ise yediğimiz yiyeceklerden gelir. Önce midemize, oradan barsaklarımıza geçer ve emilerek kana karışır. Diyabeti olmayan kişilerde, pankreasta üretilen insülin dolaşımda bulunan hem iç kaynaklı hem dış kaynaklı şeker düzeyini düzenler. Başka bir deyişle diyabeti olmayan kişiler istedikleri kadar şekerli gıda alabilirler ve pankreastan üretilen insülin sayesinde kan şekerleri normal sınırlar içerisinde kalır.

Tip 1 diyabeti olan kişilerde ise pankreas yeterli insülin üretemez. İnsülin eksikliği nedeniyle dolaşımdaki şeker hücre içine geçemez ve enerjiye dönüştürülemez. Dolaşımdaki şekerin hücre içine geçememesi kan şekerinin yükselmesine ve böbreklerden süzülerek idrarla atılmasına neden olur. Şekerin idrara geçmesi idrarla sıvı kaybına da neden olur ve bu kayıp karşılanmaz ise vücutta susuzluğa yol açar.

Her iki durumdan kurtulmanın yolu; vücudun dehidrasyon-kronik su kıtlığı dönemine son vermekten geçer. Vücudun hergün düzenli olarak su ve tuz-mineral ihtiyacı karşılanırsa pankreas hücreleri kendilerini hızla onarabilecek ve yeniden insülin üretebileceklerdir. Tip 2 diyabette ise pankreas insülin üretir fakat vücut bunu gerektiği gibi kullanamaz. Tuzlu suyun ozmos etkisi sayesinde hücrelere giremeyen insülinin girmesi ve kullanılması sağlanacaktır.

Bu düzelme süreci çok kısa zamanda olmayacak uzun bir süreç olabilir, ancak tedavi olunacağını bilmek bile kişiyi psikolojik olarak rahatlatacaktır.
Ne uygulamamız gerekiyor?
Daha önceki yazılarımızı okuyanlar bileceklerdir, kilomuza göre hesapladığımız miktarda günlük alkali su ve kristal tuz kullanmalıyız. Günlük içeceğimiz 2-3 litre suya kristal tuz ile hazırladığımız tuzlu su eriyiği yani SOLE ekleyerek hayatımız boyunca bu kürü uygulamalıyız. İçeceğimiz her bir litre suya 2 çay kaşığı sole eklemeliyiz. Sole kristal tuzun %26 doymuş sıvı halidir, direkt kristal tuz değildir. Bu uygulamayı sağlıklı da olsak uygulamalıyız bir kaç ay sonra tahlillerimizde olumlu sonuçları görmeye başlayacağız.

Önemli bir konu burada tedavide önerilen tuzun gerçek Himalaya kristali olmasıdır. Yanlış tuz kullanıp zarar görmemek için bu konuya dikkat edilmesi gerekmektedir.

Hepinize sağlıklı ve diyabetsiz bir hayat dileriz.

Haftaya görüşmek üzere tadınız tuzunuz eksik olmasın.

Tarık Özdolap

BirlikHaber Güncel Haber Akışı

Aksaray'ın Altın Markaları

Birlik Haber Gazetesi öne çıkan Aksaray firmalarını ağırlıyor.

marka
marka
marka
marka
marka
marka
marka
E-Postabirlikhaber@hotmail.com
SON DAKİKA

Yasal Uyarı : Kaynak gösterilerek dahi abone olmadan kısmen veya tamamen kullanılamaz... Birlik Haber Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır - 2021